01 Mayıs 2024 - Çarşamba

Şu anda buradasınız: / İSLÂM’DA NASSLARI KİM VE NASIL ANLAYACAK?
İSLÂM’DA NASSLARI KİM VE NASIL ANLAYACAK?

İSLÂM’DA NASSLARI KİM VE NASIL ANLAYACAK? İlhami Pınar

Son iki yüzyıldır, İslâm dünyasında modernizmle birlikte dine bakışın değişmesinin getirdiği cesaretle, nassları anlamada, 1400 yıldır kabul görmüş ümmet tarafından onaylanmış usûlüne aykırı modernist bakış açısıyla, “sözüm ona” yetki ve yöntemden arı olan dine yabancı ve keyfi bir şekilde nefsine uygun nassları yorumlayanlar ayrıca İslâm toplumunun kodlarını tarumar ettikten sonra geriye ayet ve hadislerin bu çağa uydurulmaları kaldı.
Nassları anlamak, usûlüne ve yöntemine sadık kalarak günümüze ve çağlara uygulamak, her dönemdeki Müslümanların görevidir. Kendi özgün eğitim kurumları olmayan, nassları yaşadıkları çağa uyarlamak için âlim ‘‘Müctehid’’ yetişmesini hali hazırda ümmet olarak hafızalarımızdan dahi geçirmediğimiz şu zamanlarda, bize aid olanı, bizden olmayanların yorumlaması toplumu yönlendirmesi kaçınılmaz bir olaydır.
İslâm hukukunda nassların hükme delâleti önemli bir konudur. Nasslar bazen kat’î, bazen zannî olabiliyor. ‘‘Mevridi nassta içtihada mesağ yoktur” işte bu kaide, kıyamete kadar baki kalacak, yani açık bir nass varsa ictihad olmaz, yapılamaz. Demek ki açık “nass” varsa, bize düşen kayıtsız ve şartsız teslim olup kulluk yapmaktır.
Tarihteki içtihatların teşekkül döneminde, sosyo-kültürel ve sosyo-politik şartların etkili olduğu da bilinmektedir. Malumunuzdur ki mütevâtir ve meşhur Sünnet, ayrıca Sahabenin ictihatları nass seviyesinde telakki edilmiştir. Vahiy kapsamında, yani Kur’ân ve mütevatir/meşhur Sünnet çerçevesinde sübûtu ve delâleti kat’î olmayan her nassın, ictihad alanı açık olması, bunun içtihadî bir hüküm olmasını gerektirir.
Bu da, bir yönüyle Peygamber (s.a.s)’in vefatından sonra toplumsal otoritenin sağlanması gayesine yönelikken; bir yönüyle de bundan sonra Rasul ve Nebi gelmeyeceğinden, Rasulullah (s.a.s)’in ümmetine şahid olduğu gibi, ümmetinin de gelecek nesillere şahid olmasının gereğidir. Bu da, masumiyet karinesinin, ümmetin yanılmazlığı ilkesinde tezahürünün bir sonucu olsa gerektir. Hâlbuki ümmetten her bir kişinin ictihadında hatâ etme olasılığı olduğu gibi, müctehid âlimlerin de hatâ etme olasılığı her daim mümkündür. Bu bağlamda, kendisi zan üzerine kurulmuş olan yapının varlığının tartışılması da doğaldır. Bu ihtilafın kaynağı, vahyî deliller ile ictihadî delillerin hiyerarşisi noktasında yatmaktadır.
Sosyal hayatta meydana gelen bu değişmeleri, yetkili fakîhlerin yeniden ele alması, her şart ve zeminde ortaya çıkan problemlere müdahale etmesi de kaçınılmaz görünmektedir. Sosyal olgular, kendi şartlarının ürünüdür. Bunun için sosyal olaylar ve sosyal olgular, sosyal hukuk normlarının sürekliliğini tetiklemektedir. Şekilsel birtakım benzerlikler bulunsa da mahiyet olarak farklılık bulunması kaçınılmazdır. Onun için, “sosyal hayat boşluk kabul etmez” ilkesi bir deyim haline gelmiştir.
Modern dönemde genelde İslâm düşüncesi, özelde ise İslâm hukuk düşüncesinin donuklaşma sürecine girdiği şeklinde yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Bu vakıa, büyük ölçüde İslâm Dinînin temel nasslarının teolojik olmaktan ziyâde, literal bir yoruma tâbi tutulmasıyla ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda geleneğe hâkim olan lafzî yorum yaklaşımının, gâî yoruma yaptığı vurguyla en fazla ön plana çıkarılan alternatifinin İmam Şâtıbî olduğu bir gerçektir.
“Vuslat Dergisi” olarak 2023 yılına kavram kargaşasının en çok hissedildiği alan olan nassların anlaşılması ve yorumlanması meselesini, dergimizin sahifelerine taşıyarak siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunduk. Bir nebze’de olsa bu konuda kafa karışıklığının giderilmesi, bizleri bahtiyar edecektir. Makaleleriyle katkı sağlayan değerli kalem sahiplerine teşekkürlerimizi sunar, Allah’dan kendilerine sıhhat ve afiyet dileriz. Selâm ve duâ ile…

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul